Home / News / YAZARLAR / Fuad Hamidoğlu / Demokrat Sistemlerde Yapılan ‘Seçim Anlayışı’na Bir Bakış
islam devleti default

Demokrat Sistemlerde Yapılan ‘Seçim Anlayışı’na Bir Bakış

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: ‘أَتَسْتَبْدِلُونَالَّذِيهُوَأَدْنَىبِالَّذِيهُوَخَيْرٌ’ ‘Yoksa siz daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz?’ Bakara/61

 

Herkesin takip ettiği gibi ülke bir hayli ‘Seçim’ havasına girmiş durumda. Sözde siyasi partiler, liderler, siyasi oturum ve programlar da bu ‘Seçim’ havadan nasibini almış, adeta bu ‘Seçim’ atmosferi Türkiye’nin her tarafını sarmış ve etkisinin altına almıştır. Toplum ise her zamanki gibi bu kutuplaşma yüzünden bölünmüş vaziyettedir. Aslına bakılırsa ele aldığımız konuya ‘Seçim’ demek biraz zor gibi geliyor. Okuyucunun affına sığınarak şunu demek istiyorum; bu tür ortamlara daha çok ‘siyasi sataşma ve sokak dalaşma’ demek yakışır. Türkiye’deki ‘Seçim Psikolojisi’; ‘A’ parti ’B’ partiyi veya ‘A’ lideri ’B’ liderini karalamak suretiyle bunun üzerinden siyasi yatırım yaparak taraf toplamaktan ibarettir. İşte demokrat sistem; toplum içerisinde yüksek gerilim ve kutuplaşmayı sağlayan bu ‘Seçim Psikolojisi’ni fıtratında ve iç organlarında bir hastalık olarak barındırdığı için demokrasiye çağıran –sözde- siyasi parti ve liderler de ne yazık ki bu hastalığın bağımlısı olmaktadırlar.

Ancak temel bir hususu hatırlatmak isterim ki ‘Demokrat Sistem ve onun Seçim Anlayışı’; Vahiy merkezli ve hayat nizamı olan İslam’ı toplum ve devlet ortamından uzaklaştırıp koyu bireyselliğe zorlamaya çalışan laiklik -dinsizlik- ilkesine dayanmaktadır. Bu önemli hususun hiçbir zaman unutulmamalı. İşaret ettiğim bu tanım sadece Türkiye gibi ‘Çakma Demokrasi’nin uygulandığı ülkeler için değil, aksine Fransa, İngiltere ve ABD gibi ‘Orijinal Demokrasi’nin uygulandığı ülkeler için geçerlidir.

Vahiy merkezli düşünüp hareket eden ve bu ‘Seçim’ seviyesizliği atmosferinde yaşayan bir Müslüman haklı olarak şu soruyu sorma ihtiyacını hissetmektedir; acaba hayat nizamı olan ve bütün davranışlarda hüküm beyan eden İslam bunun neresindedir? Daha doğrusu İslam bu ‘Seçim Kavgası’nın içerisinde yer alabilir mi?

Ben bu soruya ‘soru-cevap’tan çok demokrasinin seçim anlayışını yargılayıp tarihçesini gözler önünde sergileyerek analiz etmeye gayret edeceğim. Siz de değerli okuyucular sahip olduğunuz ‘Furkan’ ferasetiyle yazının içerisinden cevabı net bir şekilde çıkarabilirsiniz.

Unutulmamalıdır ki Mümin olan bir kimse bu gibi konularda fikir beyan etmeden önce bir özelliğin kendisinde bulunması gerekir ki, o da Allah’ın ve Resulü’nün hoşnut oldukları ilahi sistem olan İslam’ı sevmek ve Müslümanlara sevdirmek ve Allah’ın ve Resulü’nün hoşnut olmadıkları ve kerih gördükleri bütün beşeri sistemlerden nefret etmek ve onları Müslümanlara nefret ettirmektir.

Ben bu yazıda oy kullanmanın hükmü nedir meselesini ele almayıp daha çok demokrat sistemi kamufle eden, dört yılda bir derin nefes aldıran, kan tazeleten, el değiştirten ve en önemlisi ayakta kalmasını sağlayan ‘Seçim’ sahtekârlığı meselesi üzerinde durmaya ve konuya birkaç madde halinde sıralamaya çalışacağım inşallah.

1) Genel anlamda seçim nedir?

Bilindiği gibi kapitalizm; kendi hayat tarzını diğer halklara pazarlayabilmesi için yüzündeki çirkinliği gidermek üzere bir takım estetik ameliyat yapıp sistemine sürekli yeni şekiller kazandırabilecek bir yapıya sahiptir. Bu nedenledir ki hiçbir batılı devlet adamı kamuoyuna açık olarak demokrasiden bahsettiğinde çirkin yüzünü anlatmaz. Afganistan ve Irak’ı işgal etmeden önce ve ettikten sonra sürekli ‘Seçim’ kavramını kullanarak Müslümanların gözünü boyadılar. Zira davulun sesi uzaktan kulağa hoş geldiği gibi yakından ise kulağı patlatır esprisiyle demokrat sistem ‘Halkın iradesi’ nakaratıyla insanları aldatmaya çalışır.

İzninizle ben demokrat sistemlerde yapılan ‘Seçim’ aldatmacasını şöyle tanımlamak istiyorum; ‘Demokrasi bütün insanları bazı zamanlarda aldatabilir, yine demokrasi bazı insanları her zaman aldatabilir, fakat bütün insanları ve her zaman asla aldatamaz.’

‘Seçim’ meselesine bakılırsa, kimin ve hangi adayın seçildiği değil, ne için ve hangi amaçla seçildiği önemli. Yalın olarak ve tek başına alındığında ‘Seçim’; tekniksel bir kavram ve araç olduğu için İslam onu hayatiyet taşıyan şeri hükümler için kullanmıştır: Resülullah şöyle buyurmuştur: (إذا خرج ثلاثة في سفر فليؤمروا أحدهم) ‘Üç kişi yolculuğa çıktığı zaman aralarında emir olarak birini seçsinler.’ رواه أبو داود، من حديث أبي سعيد وأبي هريرة. Zira birini seçmek bir iş hakkında ona vekâleten tasarruf hakkını vermektir. Dolayısıyla vekâletin ve tasarruf hakkının verildiği iş haram ise vekâletin kendisi de haramdır.

2) Demokrasinin insanların duygularını okşayan ve vazgeçilmez özgürlük Teorisi: Demokrasinin temel unsuru ve hayat tarzı olan özgürlük; insanların duygularını okşamak suretiyle gerekli ortamı hazırlayıp haram ve toplumun ahlaki çöküşüne sebebiyet veren fuhuş işlemeye insanları teşvik etmektir. İşte bu yüzden eşcinsellik, evlilik dışı ilişki, evde köpek ve yılan gibi hayvanlarla beraber yaşamak, uyuşturuculuk, cinsiyet değiştirmek, kızların küçük yaşta iken gayri meşru bir şekilde hamile kalması gibi hususlar yasallaştırılmıştır. Bu gün özgürlüğün titizlikle uygulandığı batılı ülkelere baktığımızda sağlıklı aile kurumu bitmiş, iffetli ve ahlaklı toplum kalmamıştır. İşte özgürlüğün kabarık faturası ve korkunç bilançosu:

1) Dünya genelinde 100.000.000 kişi evsiz ve Metro ve kanalizasyonlarda yaşıyor!

2) Dünya genelinde 3.000.000.000 kişi 2 dolarlık yevmiye ile geçimini sağlıyor.

3) Dünya genelinde günde 40.000 kişi ölüyor.

Eğer sosyalizm insanları döverek öldürüyorsa, kapitalizm ise özgürlük adı altında insanları severek, okşayarak öldürüyor.

3) Demokrasinin hizmet anlayışı: Bazı çevreler özellikle alınlarında İslami sloganlar yapıştıran çevrelerin içinde bulunduğu gayri İslami durumu meşrulaştırmak ve halka da ikna etmek için yol, hastane, okul, çeşme, alt ve üst geçit, köprü ve hızlı tren gibi yıllardır kısılan ve mahrum bırakılan ‘Hizmet’ kavramını kullanarak halkın dikkatini bunlara çekmektedir. Demokrat sistemlerdeki hizmet anlayışına göre bir yol asfaltlanırsa, karşılığında binlerce aile yuvası yıkılıyor, bir kentin çöpleri toplanıyor ve sokakları temizleniyor, karşılığında o kentin namusları kirletiliyor, TOKİ gibi her tarafta toplu konut yerleşim olarak katlı gökdelenler dikiliyorsa, karşılığında toplumun ahlaki yapısı çöküyor… İşte bu tür hizmetler aslında halka değil demokrasiye ve onun bekası ve belli bir pirim ve itibar kazanmak için yapılmış oluyor. Bu da demokrasinin hizmet ile ilgili anlayışının ta kendisidir. Ne acıdır ki bazı kesimler seçim kampanyası olarak ‘inanç, kimlik, hizmet’ diye bir takım kulağa hoş gelen sloganlar asmışlardır. Merak ettiğim tek şey; acaba bu kadar kirli bir sistemde sağlam ‘inanç, kimlik, hizmet’ nasıl olacak?! Oysa İslam’ın hizmet anlayışı taban tabana terstir. Zira Allah’ın indirdiğiyle hükmeden bir yönetici sorumluluğun gereği olarak ve Allah’tan korktuğu için kendi halkına hizmetin en kalitelisini sunmayı asli görevi olarak kabul eder. Nitekim bir gün halife Ebu Bekir (r.a) yaşlı bir kadının ineğini sağınca onun hayırlı duasını alır. Halifenin vefat haberi yaşlı kadına gelir, fakat onu tanımaz. Etraftakiler senin ineğini sağan adam öldü deyince, ‘Ya, Allah rahmet etsin’ der. Yine halife Ömer’in şu meşhur sözü herkesçe bilinmektedir: (لو عثرت بغلة في العراق لسألني الله عنها لما لم تصلح لها الطريق يا عمر) Dolayısıyla İslam’ın hizmet anlayışı, şeri hüküm olarak karşılığında hiç bir şey beklemeksizin Allah’ı razı etmektir.

4) ‘وَشَهِدَشَاهِدٌمِنْأَهْلِهَا’ ‘Olayın içinde bulunan biri şöyle şahitlik etti’:

Ben burada demokrasi ile ilgili fikir babalarının neler söylediklerine dikkat çekerek üç kısa örnek vermek istiyorum:

A- ABD’li ekonomist, 2003’ten beri Columbia Üniversitesi profesörü ve IMF’nin en önemli ekonomistlerinden biri Joseph Stiglitz şöyle diyor: (Ben artık öyle bir kanata vardım ki, büyük sanayi ülkeleri; üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan insanların hayatlarını öyle bir duruma getiriyor ki, Dünya Bankası, Uluslar arası Ticaret Örgütü ve IMF gibi Uluslar arası Örgütler aracılığıyla daha zor ve çekilemez bir hale getirmektedir). Ayrıca bu adam; Dünya Bankası ve IMF’nin kendisine bir takım eleştirilerin baskısı altında kaldığı için istifa etmek zorunda kalmıştır.

B- İskoçyalı bir filozof ve ünlü bir ekonomist olan Adem Smith (1723-1790) şöyle diyor: (Mülkiyetleri korumak amacıyla kurulan seküler devleti aslında o zenginleri fakirlerden korumak için kurulmuştur.)

C- Ford arabası kurucusu da şöyle diyor: (İnsanların bizim bankacılık ve finansal sistemimizin nasıl işlediğin bilmemeleri iyi bir şeydir. Çünkü bu sistem nasıl işlediğini anlarlarsa, yarın sabahı beklemeden ayaklanırlar.)

Son olarak Allah-u Teâlâ’yı razı etmek isteyen bütün Müslüman kardeşlerime sesleniyorum. Yazının başında okuduğum ayeti kerimede geçtiği gibi ‘أَتَسْتَبْدِلُونَالَّذِيهُوَأَدْنَىبِالَّذِيهُوَخَيْرٌ‘Yoksa siz daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz?’ Bakara/61 Daha iyi olan İslam’ı daha kötü olan demokrasi ile sakın değiştirmeyiniz ve Allah’ın nizamından yüz çevirmeyiniz ki Allah da sizden yüz çevirmesin.

 

Fuad Hamidoğlu

14.03.2014

Ayrıca...

cameronun-sok-teorisi

Cameron’un Şok Teorisi!

بسم الله الرحمن الرحيم Fikir; insanın hem dostudur hem de aynı zamanda düşmanıdır. Belki bunu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir