Home / News / YAZARLAR / Mehmed Aydın / Batı ve onun bölgedeki uşakları İslam’a karşı büyük bir taaruza hazırlanıyor
islam devleti default

Batı ve onun bölgedeki uşakları İslam’a karşı büyük bir taaruza hazırlanıyor

Son günlerde Uluslararası camianın İŞİD üzerinden Irak ve Suriye konusu ile alakalı stratejilerini adım adım hayata geçirmek istediklerine şahit oluyoruz. Sürecin hayata geçirilebilmesi için Irak’da Ezidiler ve daha sonra Kürtlere yapılan İŞİD zulmünü bahane  ettiklerini biliyoruz.

Ardından ABD ve AB kamuoyunu arkalarına alabilmek için iki ABD gazetecinin infazı gündemde tutuldu. Hatta öldürülen ikinci ABD’li gazetecinin Steven Sotloff’nun annesi Shirley Sotloff 28 Ağustos 2014 tarihinde İlk kez El Arabiya tarafından yayınlanan daha sonra tüm dünyaya servis edilen bir videoda, IŞİD lideri Bağdadi’ye Halife olarak hitap ediyor ve oldukça düşündürücü olan şu demeçlere yer veriyor:

”Her daim bildiğim, siz halife, bağışlayabilir. Sizden lütfen oğlumu serbest bırakmanızı rica ediyorum. Bir anne olarak, sizden merhametli olmak ve oğlumu hiçbir kontrole sahip olmadığı konularda cezalandırılmaması için adalet istiyorum. Sizden otoritenizi kullanarak onun hayatını bağışlamanızı ve Ehl-i kitabı himaye eden Hazreti Muhammed’in örneğine göre davranmanızı istiyorum. Ben her annenin istediğini, çocuklarının çocuklarını görmeyi istiyorum. Sizden bunu bana bağışlamanızı rica ediyorum.”

Böyle bir medya stratejisinin ardından ABD kamuoyunun onda dokuzunun İŞİD haraketine karşı hem Irak hemde Suriye’de ABD liderliğinde savaşmalıdır talepleri dillendirilmeye başlandı.

Ardından süreç oldukça hızlı gelişti. Öncelikle 4 Eylül 2014 tarihinde, Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki heyetin temsil ettiği NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, Birleşik Krallık’ın batısındaki Galler’in Newport şehrinde gerçekleşti.

Yoğun güvenlik önlemleri altında Celtic Manor tesisinde yapılan ve iki gün süren zirvenin gündeminde Ukrayna’daki kriz ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün oluşturduğu tehdit gündemdeydi. Zirveye NATO üyesi ve ortak ülkelerden 60 ülke liderinin yanı sıra Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlardan üst düzey yetkililer katıldı. 

Ardından 09 Eylül 2014 tarihinde Obama IŞİD ile savaş stratejisini dünyaya duyurdu. uluslararası, geniş bir “çekirdek” koalisyon oluşturmak istediğini ve bu koalisyon ile yürütülecek dört ayaklı bir stratejiyi tüm Amerikan halkına ve dünyaya ilan etti.

Daha sonra ABD’nin Dışişleri bakanı John Kerry’nin Türkiye dahil tüm bölge ülkelerini ziyaret etmesi sözkonusu oldu.  Kerry Ortadoğu turuna Bağdat’tan başladı. ABD Dışişleri Bakanı Irak’ta Ebadi’yle görüştü. Ziyaretler silsilesinin ikincisi 11 eylül 2014 tarihinde önce Ürdün’de ve daha sonra Suudi Arabistan’ın başkenti Cidde’de gerçekleşen IŞİD ile mücadele kararlılığının vurgulandığı Terörle Mücadele Toplantısı oldu. Türkiye’ninde katıldığı  toplantı ertesinde 10 Arap ülkesi ve ABD ortak bir açıklama yaptı. Toplantıya Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri katıldı. Türkiye toplantıda temsil edildi ancak ortak bildiriye imza atmadı.

Ayrıca New York Times’ın haberine göre, ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı Buck McKeon, Suriye’de “ılımlı muhalifler” olarak adlandırdıkları grupları Suudi Arabistan’da kurulacak üslerde eğitmek için tasarı hazırladığını ve yapılan ziyarette bu konununda gündeme getirildiğini söylemektedir.

Son olarak ise 12-13 Eylül tarihinde John Kerry Türkiye’ye geldi ve 2,5 saat Erdoğan 1 saat ise Davutoğlu ile görüştü.

Görüşmede Erdoğan ve Kerry, Türkiye ve ABD’nin, bölgedeki tüm terör örgütlerine karşı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki süreçte de ortak mücadele etme yönündeki kararlılığını vurguladığı dile getirildi.

İki ülkenin bu çerçevede, istihbarat paylaşımına, Suriye muhalefetine lojistik destek ve insani yardıma devam etmesi konuları bir kez daha teyit edildi söylendi.

Evet tüm bu gelişmeleri izlediğimizde insanın aklına ister istemez şöyle bir soru geliyor. ABD, AB, Rusya, İran, Türkiye, Mısır ve Ortadoğu ülkelerinin ortaklaşa hayata geçirmek istedikleri büyük bir uluslararası uzun soluklu siyasi ve askeri operasyonlar İŞİD için mi? Buna verilecek cevap, tabiki siyaseti biraz olsun takip edenler için, hayır olacaktır. Öyleyse tüm korku ve yoğun çaba neden? Bununla birlikte medyada gündeme getirilmeyen ve aslında korkularının gerçek sebebi olan, Şam (Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin), İrak ve hatta kısmen Türkiye ve Mısır’da, müslüman halkların artık çok gür bir sesle Hilafet Devleti’ni arzuladıklarını ve onun müslümanları birleştirecek bir unsur olacağını, söylemeleridir.

Tüm bunlar kesinlikle artık teorik ve hayalden ibaret değil, kesinlikle Müslümanlar bu bölgede, sahih siyasi hareketlerin sayesinde (Hizb-ut Tahrir), Hilafet’in geleceğine inanmaktadır ve bu elzem eyleme katılmaktadır. Bunu pekiştiren bir kaç örnek vermek istiyorum. Örneğin; medya araçlarının ve çeşitli yazar çizer kesiminin, özellikle Haziran 2014 tarihinden, yani İŞİD’nin kendince Hilafet Devleti’ni ilan ettiği günden sonra, sözde Hilafet sözcüğünü çokca diler getirir oldu. Sözde Hilafet deniliyorsa, özde Hilafet isteniliyor anlamına gelir. Sizlerle Hasan Ebu Haniye’nin Temmuz 2014 tarihinde Al Jazeera Türk medyasında IŞİD’in hilafet ilanının yansımaları yazısının bir bölümünü paylaşmak istiyorum:

İslami hareketler uzmanı olan Hasan Ebu Haniye, 1963 yılında Ürdün’de dünyaya geldi. ‘Müslüman Kardeşler ile İktidar Arasındaki İlişki Paradoksu’, ‘Ürdün’deki İslami Hareketlerin Gözünde Kadın ve Siyaset’ ve ‘Ürdün’de Cihatçı Selefilik’ gibi kitaplara imza attı.

Hilafet ilanına yönelik Irak’ta da eleştiriler birbirini izledi. Müslüman Alimler Heyeti ‘herhangi bir kesimin bu şartlarda İslami veya İslami olmayan bir devlet veya emirlik kurduğunu ilan etmesinin Irak’ın ve birliğinin lehinde olmayacağını’ vurguladı. Konunun ‘ülkenin bölünmesi ve insanlara acı verilmesine gerekçe olarak sunulacağı’ açıklamasında bulunan Heyet, ‘bu durumun Şer’i olarak hiç kimseye bağlılık getirmediğinin’ altını çizdi ve ‘devrime ve devrimcilere hizmet etmek, halkın ve ülkenin çıkarlarını kollamak için’ bu ilandan dönülmesini tavsiye etti.

Şeyh Yusuf El Kardavi’nin başkanlığını yaptığı Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkan Yardımcısı Şeyh Dr. Ahmed Reysuni de bildiriyi eleştirerek “IŞİD’in hilafeti kurduğunu ilan etmesi bir yanılgıdır, seraptır ve karmaşık rüyalardır” dedi. Reysuni ayrıca çöllerde veya mağaralarda bilinmeyen bir kişiye biat etmenin ancak sahibini bağlayacağını söyledi. Reysuni hilafet ilanının ‘hurafeden ibaret’ olduğu ve sözde biatın bilinmeyen bir kişiye bilinmeyen kişilerce yapıldığı açıklamasında bulundu. Ürdün’deki İslami Çalışma Cephesi Şura Meclisi Başkanı Ali Ebu Suker ise ilanın yararsız olduğunu belirterek “Bu konu yeni değil ve bu kadar abartılmayı da hak etmiyor” dedi.

Hizb-ut Tahrir ise hilafet ilanını IŞİD örgütü gerçeğini değiştirmeyecek bir saçmalık olarak gördü. Parti bildirisinde “Bu örgütün Suriye veya Irak topraklarında tam bir otoritesi yoktur. İçeride veya dışarıda güvenlik bu örgütle sağlanamaz. Pratikte gerçek bir otorite sağlanmadan hilafet devletinin hiçbir varlığı olamaz. Örgütün hilafet ilanı içeriksiz bir saçmalıktır. Pratikte hiçbir gerçekliği ve dinamiği yoktur” dedi.

Dünya çapında en önemli cihatçı Selefi teorisyen olan Şeyh Ebu Muhammed Makdisi, kendi sitesi tevhit ve cihat platformunda “Elimdekilerin bazıları bunlar ama hepsi değil” başlıklı bir makale yayınladı. Makdisi burada, geçmişteki mesaj ve açıklamalarıyla örtüşen net bir tutum ortaya koymaksızın bir dizi soru yöneltti. Hilafet ilanından ve meşruiyetinden kuşku duyarak “Acaba bu hilafet tüm zayıfların ve Müslümanların sığınağı mı olacak, yoksa muhalif Müslümanların omzuna doğrultulmuş bir kılıç olarak mı alınacak?” diye sordu. Makdisi ayrıca “Kendisine biat etmiş Irak, Şam ve yeryüzünün dört bir yanında savaşan Müslüman grupların geleceği ve hilafet nezdinde kanlarının akıbeti ne olacak?” sorusunu yöneltti. Görünen o ki Makdisi, IŞİD’i eleştiren yöntemine yeniden başlamak için örgütün belirgin hatalar yapmasını bekliyor.

Sözün özü IŞİD’in hilafet ilanının Arap ve İslam dünyasında kabul görmesi ve kalıcı destek bulması mümkün değil.

Buna benzer bir çok yazar ve düşünürün hatta siyasetcilerin, Hilafet kavramını ve onun doğru anlaşılması konusunda, uğraş içerisinde olması, aslında Hilafet gerçeğinin gündemimize oturduğu anlamına gelmektedir. Yine bu minvalde Hilafet dendiğinde akla kesinlikle Hizb-ut Tahrir hareketi gelmektedir. İşte bu sahih hareketin Suriye’de ciddiye alınacak tek siyasi bir parti olduğunuda özellikle dile getirilmesi gerekiyor.

Düşünebiliyormusunuz, siyasi bir hareket olan Hizb-ut Tahrir elli küsür devlette 61 yıldır Hilafet Devleti’ni kurmak için mücadele etmektedir. Yine özellikle islam beldelerinde batı uşaklarını ve üzerine oturttukları küfür rejimlerini yıkmak için geceli gündüzlü yoğun mücadele içerisinde ve yine Suriye’de onlarca yıldır çok köklü bir özgeçmişi olması, herhalde batıyı çokca korkutmuş olsa gerek.

Dolayısıyla mezkur cümlelerimizde de özetlemiş olduğumuz baş döndürücü batı ve uşaklarının siyasi ve askeri planları, kesinlikle onlar için, inşallah sonun başlangıcı olacaktır. Fakat batının bölgedeki uşaklarının, özellikle Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Irak merkezi hükümet başkanı Abadi’nin ve bölgesel yönetimin başkanı Barzani’nin ve yine batının uşaklığını yaptığı için şüphe edilmeyen İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ve canla başla korunmak için uğraşılan Suriye’nin Cumhurbaşkanı Esad’ın, inşallah ümmet nezdinde gün geçtikçe maskeleri bir bir düşüyor ve gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. İŞİD üzerinden oluşturulan İslam karşıtı algının (Hilafet) karşısında durmak adına batı aralarında aslında bir bağ olmayan ülkelerin (İran ve Suudi Arabistan) veya etnik farklılıklardan ötürü yıllardır birbirine soktukları (Türkler ve Kürtler, İrak-Arapları ve Kürtler) toplulukların aralarındaki husumeti kaldırmak zorunda kalıyorsa, bu hem batının korkusunu hemde ABD’nin ve AB’nin bölge ülkeleri olmadan hiçbir şey yapamayacaklarını bizlere gösteriyor. Ve yine kirli işlerini ve sinsi emellerini hayata geçirebilmek için Müslümanları sahaya sürüp yine Müslümanlarla çatışmalarını istemektedir. NATO ve özellikle ABD’nin Afganistan ve İrak (2003) harplerindeki akibetlerini ve rezil oluşlarını bilmeyen yok. 

Bu ihanet dolu ülkelerin maskelerini bir bir düşdüğünü bizlere gösteren bazı hakikatları sizlerle paylaşmak istiyorum.

IŞİD’in karşısında neredeyse gerçek dışı diyebileceğimiz bir cephe oluşmuş durumda. İran, IŞİD hedeflerinin vurulması için ezeli düşmanı ABD ile işbirliğine gidiyor; Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, ABD’nin hava saldırılarının Suriye’deki IŞİD mevzilerini de kapsayacak şekilde genişlemesini sıcak karşılıyor; şiddetlenen fırtınayı endişeyle izleyen Suudi Arabistan, IŞİD mensuplarının harekât kabiliyetini ve örgüte yeni katılımları önlemek amacıyla Irak sınırına kilometrelerce uzunluğunda tel örgü çekiyor. (ALJAZEERA – 12.09.14)

Haydar Abadi Irak merkezi hükümetin başbakanı olmadan önce İŞİD ile alakalı yapmış olduğu demeçten ötürü, neden Maliki’nin zorla indirilip batının kuklası olarak Irak başbakanı olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz:

İngiliz gazetelerinden Huffington Post’a konuşan Irak parlamentosu sözcüsü ve finans komitesi başkanı Dr. Hayder El-Abadi, “Irak hükümeti IŞİD tehdidini ciddiye alıyor. ABD, IŞİD’i vurmayı kabul etmezse biz bunu İran’dan isteyeceğiz. Türkiye de bu operasyona destek verebilir” dedi. (Gazetevatan 01.07.14)

Son olarak batının bölgedeki uşak ülkeleri Katar ve Suudi Arabistan’ın Suriye üzerindeki muhlis cephelere egemen olmaya çalıştıklarını ve bu şekilde efendileri olan ABD ve AB’nin Şam’a vurmayacaksınız ve özellikle İŞİD ile mücadele etmelisiniz emrine uymaya zorlandıklarını çağrıştıran bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Reyu’l Yovm gazetesine açıklamada bulunan bazı Suriyeli muhalif kaynaklar, Suudi Arabistan ve Katar arasındaki bu anlaşmanın ABD tarafından da desteklendiğini belirtti.

Katar’ın Özgür Suriye Ordusu ve özellikle de İslami Cephe adlı grup çatısı altında bulunan Tevhit Tugayları üzerinde küçümsenmeyecek bir nüfuzunun bulunduğunu belirten kaynaklar, bu nüfuzun gözden uzak tutulmaması gerektiğini kaydetti. (ydh.com.tr)

İşte tüm Müslümanların duygularını ve maddi anlamda aciziyetlerini kullanan batının ucuz uşakları ne yaparlarsa yapsınlar inşallah zafer Müslümanlarındır ve ikinci Raşidi Hilafet Devleti tez zamanda kurulacaktır. Mesele biz bu kutlu yolun neresindeyiz? Rabbim bizlerin gayret ve arzularını eksiltmesin. Rabbim bizlere ikinci Raşidi Hilafet Devlet’ini görmeyi tez zamanda nasip eylesin (AMİN).

 

Kardeşiniz Mehmet Aydın

 

Ayrıca...

yazar

Neden Kobani değil de Afrin Operasyonu?

Hatırlayacağınız üzere İŞİD Ağustos 2014 tarihinde Kobani’yi (Ayn El Arap) kuşatmış ve 17 Eylül 2014 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir