Home / News / YAZARLAR / Fuad Hamidoğlu / Demode olmayan tek şey Kur’an-ı Kerim’dir
islam devleti default

Demode olmayan tek şey Kur’an-ı Kerim’dir

 ‘Demode olmayan tek şey Kur’an-ı Kerim’dir.’

 

                                                 بسم الله الرحمن الرحيم

‘Demode olmayan tek şey Kur’an-ı Kerim’dir.’

Bölüm 1

Hamd; küfrün cirit attığı bu devirde tağutun her türlüsünü ret etmeyi nasip eden, bu çizgiyi değiştirmemek için ayaklarımızı sabit kılan ve alemlerin Rabbi olan sadece ve sadece Allah’a mahsustur. Salat ve selam; bu hususlarda hiç taviz vermeyen ve son Nebi olan Hz. Muhammed (صلى الله عليه وسلم)’in, ailesinin, ashabının ve kıyamet gününe kadar O’na tabi olan tüm Mü’minlerin üzerine olsun.

Değerli okuyucular;

Günlük hayatımızda kullandığımız bütün eşyalara baktığımızda sürekli değiştiğini ve belli bir süreden sonra modasının geçtiğini, hatta bundan dolayı da biz toplumun baskısı altında kalarak bu eşyayı belli bir zamandan sonra değiştirmek zorunda kaldığımızı görürüz. Eğer on sene önce üretilmiş bir cep telefonunu hala kullanıyorsanız ve bundan dolayı herkes tarafından ayıplanıyorsanız bu, eşyanın demode olduğunun bir göstergesidir. Kısacası insan yapısı her şey eskimeye ve demode olmaya mahkûmdur. Biraz daha düşünürsek ev eşyası ve kullandığımız aletlerin demode oluşu teknik bir mesele olmaktan çıkıp toplumsal bir kompleks ve bu kompleksin de günümüzün insanını derin bir şekilde etkilediğinin kanaatine varacağız. Sırf ayak uydurmak için sürekli eşya değiştiren bir toplumda yaşadığımız için biz eşyaya değil eşya bize hüküm eder duruma geldik. Eşyanın tabiatı gereği olarak insan yapısı ile yapıldığı için insana vereceği zevk sınırlıdır. Son model bir araba veya yeni inşa edilen bir ev güzelliğiyle ve rahatlığıyla gözümüzü öyle kamaştırır ki ondan başka bir şey göremiyoruz. Ancak belli bir zaman dilimi geçtikten sonra zevk dozajı düşmeye ve eskimeye başlar ki yenisini aramaya yöneliriz. Özetle; insanlık tarihinde somut bir varlık olarak bir tek şey hariç aklınıza gelebilecek her şey mutlaka demode olup eskimeye mahkûmdur. Bu tek şey ise Allah-u Teala’nın sözü, bütünüyle Vahy’in bildirmesi ve ilahi mucize olan Kur’an-ı Kerim’dir.

Değerli okuyucular;

Genel olarak hepimiz İslam Şeriatının ve Vahyin ilk kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in Allah-u Teala’nın sözü ve son Resül Hz. Muhammed (صلى الله عليه وسلم)’in Kıyamete kadar geçerli olan bir mucizesi olduğuna, asla demode olup eskimeyeceğine ve hiç bir güç tam veya kısmen O’nun gibi getiremeyeceğine iman ediyoruz. Ancak Kur’an-ı Kerim’e ilişkin bu inanışımız detaya dayalı olmamakla beraber tahkiki bir iman olması gerekir. Kur’an-ı Kerim’e ilişkin bu tahkiki inanışımızın bir takım şartları vardır ki başlarında Arapça ile ilgili dil bilgisi ve buna bağlı olarak da Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini okuduğumuz zaman yüzeysel değil derin bir şekilde anlamak gelir. İslam alimleri Kur’an-ı Kerim’e ilişkin bu ve bunun gibi şartlara ve bu bahsi ele alan ilme أُصولُ التَّفْسيرِ ‘Usul-üt Tefsir’ Tefsir Usulü ismini vermişlerdir. Çok önemli bir ilim olan Tefsir Usulü; ‘İ’caz-ul Kur’an, Kur’an belagati gibi bilim dallarını da içine almaktadır. Allah’ın izni ve yardımıyla bu yazımızda kısa da olsa bu değerli ilim hakkında bilgi vermeye çalışacağız.

Bir kısım alimler أُصولُ التَّفْسيرِ ‘Usul-üt Tefsir’ ilmini şöyle tarif ederken; ‘Başka ilmin üzerine inşa edilen fakat kendisinin başka ilmin üzerine inşa edilmeyen ilimdir. Usül ise hükmün kendisiyle ispatlanan ve başkasının üzerine inşa edilendir.’ (El-Curcani D.400H – Ö.471H). Bir kısım alimler ise şöyle tarif etmişlerdir: ‘Tefsir ilminin üzerine inşa edildiği başlı başına kural ve temellerdir.’ (Dr. Fehed El-Rumi). أُصولُ التَّفْسيرِ ‘Usul-üt Tefsir’ ilmi ile ilgili birçok kaynak ve eser bulunmaktadır. Bazısı şunlardır:

1- Mukaddime fi Usul-it Tefsir, Şeyhul İslam İbni Teymiye (D.661H-Ö.728H).

2- Et-tekmil fi Usul-it Tevil, Abdulhamid El-Ferahi El-Hindi (D.1280H-Ö.1349H).

3- Risale fi Usul-it Tefsir, Celalettin El-Suyuti (D.849H-Ö.911H).

Değerli okuyucular;

Anlamak ve tahkiki iman adına bu yazıya agresif bir soru sorarak başlayalım; (Arapça olarak) Kur’an-ı Kerim’in gazete, dergi veya kitap gibi Arapça eserlerden farkı nedir? Her ikisi Arapça olduğu halde Kur’an-ı Kerim’in özelliği nedir? Kur’an-ı Kerim’in her yönüyle ayrıcalığı olan bir eser olduğunu nereden anlayabiliriz?

Cevap olarak belki aklımıza; Kur’an-ı Kerim’ Allah-u Teala’nın sözüdür oysa diğer eserler insanın yazdığı eserlerdir, dolayısıyla biri Allah yapısı diğeri ise insan yapısı’ demek gelmektedir. Bu ifade cevaba güzel bir giriş olabilir, ancak Kur’an-ı Kerim’in beşer üstü ve Allah’ın sözü olduğunu ispatlamak gerekir. Buna ilave olarak da göz kamaştırıcı belagatiyle, fesahatiyle, hatasız oluşuyla, anlaşıldığı taktirde insanları etkisinin altında bırakması ve olağanüstü üslubuyla Kur’an-ı Kerim’i insanların yazdıkları eserlerden özel kılan tek şey O’nun Mucize oluşudur. Sözlük anlam bakımından Arapça olan الـمُعْجِزَةُ (Mucize) kelimesi zaaflık ve acizliktir. Bir işi yapmaktan aciz kalmak ona yetişmek için güç yetememektir. (Kaynak: Lisanul arap, İbin Menzur, cilt: 4, s: 63-64).

Hikmet bakımından ise Rasulullah Hz. Muhammed (صلى الله عليه وسلم)’in mucizesinin Kur’an-ı Kerim’ olması Mekke’de yaygın güç olarak müşrik Arapların Arapça edebiyatıyla övünmelerinden ötürü Allah-u Teala’nın onları bu alanda aciz bırakarak meydan okumasıdır. Zira Musa (a.s) döneminde yaygın güç olarak sihir vardı. İsa (a.s) döneminde ise yaygın güç olarak tıp vardı. Yusuf peygamber (a.s) zamanında ise rüya tabiri çok yaygındı. Özetle; Mucize: (Getirebilme yeteneği olduğu halde aynısı veya benzerini getirmekten aciz kalmaktır. Bir Elçi’nin Allah-u Teala tarafından gönderildiğine dair olağanüstü bir kanıttır.) Dolayısıyla bu tanım ile mucize; mutlak anlamda sadece Nebi ve Resullere hastır. Zira bir kişinin ‘Ben Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim, bana Vahiy geliyor’ sözü çok büyük bir iddiadır, iddia ettiği kadar da doğru olduğunu kesin şekilde kanıtlaması gerekir. Aksi taktirde gelmiş geçmiş dünyada ne kadar insan yaşamışsa, bir o kadar da elçi yalancısı olacaktır. Bundan dolayıdır ki Allah-u Teala Mekkeli müşrikleri aciz bırakmak için Kur’an-ı Kerim’ ile meydan okudu ve onların acziyetlerini gözler önüne serdi. Üstelik bu meydan okuyuşu onların en güçlü silahı olan ‘Arapça edebiyatı’ ile olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini hiç bir şeyin etkisi altında kalmaksınız okuyup, okuduklarımızın manasını derin bir şekilde düşünerek anladığımızda bütüncül olarak ayetlerden şu tarifi çıkarabiliyoruz.

التَّعْبيرُ القُرْآنِـيُّ: هُوَ تَعْبيرٌ مُعْجِزٌ مَقْصودٌ بِذاتِهِ يَسْتَحيلُ مَعَهُ الـخَطَأُ.

Kur’an tabiri/ifadesi: İfade şekli olan Kur’an tabiri; herkesi aciz bırakan, bilinçli seçilen ve hatanın imkansız olduğu ifade tarzıdır.

Herkesi aciz bırakan bir ifade olması, denemelerine rağmen hiç kimse O’nun gibisini veya Kevser süresi kadar 3 ayetlik kısa bir süre bile getiremediği içindir. Hatta bir kısım Araplar aciz kaldığını itiraf etti. Tabirlerin bilinçli olarak seçilmiş olması ise eş anlamlı diğer kelimeler olduğu halde mana, kullanım ve vurgu bakımından kelimelerin olağanüstü bir titizlikle seçilmiş olmasından dolayıdır. O kadar ki bir kelime diğer eş anlamlı kelimelerle değiştirilirse asıl istenilen mana arada kayıp olup gider. Hatanın imkansız olduğu meselesine gelince; ‘Adiy Bin Hatem şöyle rivayet etti; bir gün bir adam Allah Resülü’nün hazır bulunduğu bir mecliste bir konuşma yaparak şöyle dedi: ‘Her kim Allah ve Resülüne itaat ederse kurtulmuştur. Her kim onların ikisine itaatsizlik ederse sapıklığa düşmüştür’. Bunun üzerine Allah Resülü (صلى الله عليه وسلم) şöyle buyurdu: ‘Sen ne biçim hatipsin! De ki: … Her kim Allah ve Resülüne itaatsizlik ederse’. Müslim/870 Buradaki fahiş hata; cümle içerisinde Allah ve Onun Resülü’nün aynı şahıs muhatabında bulunmalarından dolayı eşit tutulmasıdır ki bu da şirki çağrıştırır.

Herhangi bir yazı, eser veya doktora tezi hazırlamak istediğimiz zaman defalarca gözden geçirir, kontrol eder ve sürekli düşük bulduğumuz kelimeleri değiştirip yerine daha uygun kelimeler yerleştiririz. Büyük çabalarla hazırladığımız bu eseri son aşamasına geldiğinde gözümüzde çok mükemmel görünür. Ancak birkaç sene sonra kendi yazdığımız aynı eseri okuduğumuzda, ifadesini düşük bulup yeni düzeltmeler yaparız. İnsan yapısı olan bütün eserler bu kurala uymak zorundadır. Kısacası; diğer Arapça eser ve sözlerden farklı olarak Kur’an-ı Kerim’in kendine has bir ifade tarzı vardır. Hatta Araplar ifade tarzı olarak şiir söylemeye başlayınca dediler ki Arapçada ifade tarzı iki şekilde olur; şiir ve nesirdir, bunun üçüncüsü yoktur. Fakat Kur’an-ı Kerim’ nazil olup birtakım belagat ehli kimseler iman etmeye başlayınca Araplar Arapçada ifade tarzı ile ilgili yukarıda geçen ifadeyi değiştirip Kur’an-ı Kerim’in ne şiire ne de nesire benzemediğini görünce şunu söylerler; Arapçada ifade tarzı üçtür, şiir, nesir ve Kur’an’dır.

أُصولُ التَّفْسيرِ ‘Usul-üt Tefsir’ veya ‘Tefsir usulü’ ile alakalı çok önemli bir diğer tarif ise ‘Belagat’ tarifidir.

البَلاغَةُ: مُطابَقَةُ الْكَلامِ لِـمُقْتَضى الْـحالِ.

Belagat: Bir sözün duruma uygun bir şekilde ifade edilmesidir.

            Kur’an-ı Kerim’in Mucize meselesine tekrar dönecek olursak; bunun tek ham maddesi; herkesi etkileyen üstün edebiyat ve belagatiyle ‘Arapça dil bilgisi’dir. Allah-u Teala da Mekkeli müşrikleri ‘Arapça dil bilgisi’nde meydan okuyarak aciz bırakmıştır. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: ( أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ) mealen; (Yoksa ‘Onu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi -yardıma- çağırın da siz de Onun gibi uydurulmuş on süre gibi getirin.) Hud: 13, ( أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِهِ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ) mealen; (Yoksa Onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da Onun benzeri bir süre getirin.) Yunus/ 38

            Buna göre araç olarak Kur’an-ı Kerim’i Mucizevi kılan tek şey Arapçadır. Bu durumu müfessirler ألإِعْجازُ اللُّغَوِيُّ في القُرآنِ الكَريمِ (Kur’an’ı Kerim’de dil bilgisi mucizesi) diye adlandırmaktadırlar. Kur’an-ı Kerim’de mucize meselesi öyle bir şey ki ilk okuyan Onun herhangi bir edebiyatçı tarafından yazılmadığını anlar. Zira Ömer (r.a) Müslüman olmak üzere Taha süresinin ilk ayetlerini okurken, fesahati ve belagatinden dolayı şunu söylemiştir: (يَنْبَغي لِـمَنْ يَقولُ هَذا أَنْ لايُعْبَدَ مَعَهُ غَيْرُهُ) (Bunu söyleyenin kendisi ile beraber başkasına asla tapınamaz.)

            ‘Tefsir usulü’ ile alakalı en önemli hususlardan bazıları şunlardır:

1- Kur’an-ı Kerim’in tercüme edilmesi.

2- Kur’an-ı Kerim’de bir ifadenin ayetten düşmesi veya yazılması.

3- Kur’an-ı Kerim’de bir ifadenin ileri ve geri alınması.

4- Mana itibarıyla Kur’an-ı Kerim’de ifadenin geniş olması.

5- Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssaların tekrarlanması.

            Seçtiğimiz bu beş hususları birkaç örnekle açıklamaya çalışacağız.

Devamı var…

Fuad Hamidoğlu

Ayrıca...

cameronun-sok-teorisi

Cameron’un Şok Teorisi!

بسم الله الرحمن الرحيم Fikir; insanın hem dostudur hem de aynı zamanda düşmanıdır. Belki bunu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir