İsmet Özel’in yıllar önce söylediği gibi “medyanın gücü yoktur, ‘güç’ün medyası vardır”.
Medya, güç ve iktidarın aynası olduğu sürece “uydu” ve “uyduruk”tur. Akıllarını ve kalemlerini iktidar, para, güç ve çıkar ilişkilerine kiraya vermiş bir medyanın “sahihliği” ve “erdemi”nden bahsedilemez. “İktidar ticareti” üzerinden zenginleşmenin başat olduğu bir Osmanlı klasiği, Cumhuriyet Türkiyesi’nde “her iktidar kendi zenginini yaratma” ameliyesine dönüşmüştür. Ne yazık ki Türkiye’de her iktidar, iktidar nimetleri üzerinden yarattığı zenginliği korumak ve devam ettirmek için gönüllü ya da paralı kalemşörler ile tetikçilerin beslendiği “uydu’ruk” medya inşa etmekte oldukça başarılı olmuştur. Türkiye’de çoğunluğu ile medya, sermaye, iktidar ve güç ilişkilerinin bir uzantısı olmayı çok sevmiştir.
Bu ülke, medyatik “enformatik cehalet”in cazibesine kapıldığı günlerden bu güne “manşetler” üzerinden iktidar kuran, deviren ve hakikatleri ters yüz edip “ak”ı kara, “kara”yı “ak” gösteren “uydu’ruk” medyanın pek çok marifetlerine şahit oldu. Kemalist rejimin taşıyıcılığını yapan iktidarların “merkez medyası” olarak adlandırılan bu ilkesiz, ahlaksız, sahtekar ve “uydu’ruk” medyanın zılgıtları ile o dönemde milyonlarca masum insan bedel ödedi. Dönemin “ötekileri” ve “zencileri” olan müslümanlar, Kürtler ve diğerleri ve her daim garibanlar ve yoksullar, “merkez medya”nın hedef tahtasına oturtuldu. İktidar kalemşörleri ile güç tetikçilerinin kurbanı oldu.
Ne var ki, dünün “mazlumları” olan müslümanların da desteklediği Ak Parti iktidarı ile birlikte, dünkü zalimlerin elindeki sözüm ona “sihirli değneği” keşfeden iktidar sahipleri, “kendi celladına aşık olan mahkum sendromu” ve “yenilenlerin yenenleri taklit ettiği bir travma” ile büyük bir savrulma yaşayarak, müslümanlar eliyle sistem ve devleti pekiştiren post-Kemalizm seline kapıldıkları yetmemiş gibi kendi iktidarlarını tahkim edecek “uydu” medya inşa etmiştir. “Güç”ü elde etmeden toplumda değişim ve dönüşümün imkansızlığına inanan patolojik siyasi İslamcılığın verdiği gazla, iktidar, güç ve sermaye ilişkileri ağından kendi “merkez medyası”nı, yani aynasını oluşturan iktidar sahipleri, gönüllü ya da paralı kalemşörler eşliğinde, kendilerinin reddettiklerine benzemeye başlamıştır. Sözüm ona “dava”, “ümmetin maslahatı”, “iktidarı devirmek isteyen şer güçler ve düşman öteki” travması üzerinden, neredeyse her olay ve konuda kendilerinin iktidar savunuculuğunu haklılaştırma gayretine düşen bugünkü “uydu” medyadan beslenen gönüllü ya da paralı kalemşörlerin bugün içine düştüğü hal, Müslüman ahlak, adalet ve hakkaniyet ve istikameti adına maalesef içler acısıdır. “Ölümü göstererek sıtmaya razı” etmenin dayanılmaz cazibesine kapılan pek çok İslamcı kalem, “ezilenlerin pedagojisini” yaşarcasına her konu ve olayı devlet, iktidar ve güç penceresinden görmenin gafletine düçar hale gelmiştir.
İktidarın her yaptığını onaylayan, hatta meşrulaştıran ve hiç bir konuda toz kondurmayan “organik aydınlık” ve “saray uleması”na dayalı yürüyen medya anlayışı, ne yazık ki, bu gidişle hem “saray”a hem Türkiye’ye hem de müslümanlara büyük bedel ödetecektir. Kimileri gerçekten inanmış gönüllü bir ruhla, kimileri de iktidar sayesinde haksız elde ettikleri zenginlik, lüks ve konforun elinden uçup gitmesinin verdiği telaşla, şer güçler, “düşman öteki” travması ve güç ve iktidar üzerinden derin analizler yaparken, bir güne bir gün kendileri dışında kötü niyet beslemeden, düşmanlık göstermeden onları iktidar ile ahlak, adalet, hakkaniyete dayalı mesafeye davet eden kalemlere hak verdiler mi? Bırakınız hak vermeyi, bu türden yapıcı eleştirel söylemler, “ihanet”le suçlandı. Sözüm ona kendilerini haklılaştırma ameliyesi haline gelen “ötekilerin ekmeğine yağ sürmekle” suçlandı. Bu tür muhalif ve eleştirel kalemler, medyada sansürlendi ya da kovuldu. Uzun zamandır, iktidara yanaşık düzende yayın yapan tv ve gazetelerde, 1990’lı yılların “uydu’ruk” “merkez” medyasında boy gösteren Ertuğrul Özkök’lerin, Emin Çölaşan’ların ya da Uğur Dündar’ların İslamcı versiyonlarını görmek artık müslümanlığın gereği olan ahlak, adalet, hakkaniyet ve istikamet adına utanç verici değilse nedir? Tamam anladık, iktidar sahipleri her koşul ve halde yanlış ve eleştirilmeyi hak etmiyor olabilir ancak lütfen siz de şurasını anlayın ki, iktidar sorumluluk makamıdır ve güç, para, şöhret, kibir, yolsuzluk ve benzeri pek çok etmenle yozlaşmaya her daim meyyal olan bir iktidar, her konuda haklı olamaz. Artık hemen hemen her şeyi iktidar perspektifinden gören ve iktidara göre tevil eden “saray alimliği” tufanından kurtulmanızı istirham ediyorum. Bu hem müslümanlık hem de iktidar adına daha hayırlı gelişmelere kapı aralayacaktır. Yoksa o tufan yakında her birimizi suların altına alacak. Hatırlatıyorum size.
Yeri gelmişken, sizleri 8 Eylül 2014 tarihinde bu köşede kaleme aldığım, Ey Bir Kısım Müslüman Aydın! Siz(inl)e Soru(nu)m Var! başlıklı yazımın bir kısmı ile baş başa bırakıyor ve sizler için burada olmasa bile başka yerlerde “at sineği” olmaya devam edeceğimi ilan ediyorum. Keşke sizler de hakikat adına eleştirel ruhu kuşanan “at sineği” olmayı biraz deneseniz. Güzel olmaz mı? Bir bilseniz bu güzel ülkenin insanlarının eleştirel akla ne kadar aç olduğunu. O vakit, ne hayırlı süreçlere hep birlikte yelken açardık. Yazık yazık, bu kadar birikimi iktidar ve güç hevesi uğruna heba ettiniz. Yanarım da ona yanarım.
Ey bir kısım Müslüman ya da Muhafaza”kar” gazeteci, yazar, ilim ehli ya da akademisyen aydınlar! sizi “rahatsız etmeye” geldim. Sizlere sesleniyorum! İktidar “siz”de değilken var olduğunu sandığımız az çok muhalifliğinize güvenerek, belki kırıntı düzeyinde “eleştirel aklı”nız kalmıştır umuduyla, sizlerin “kalb-i akıl” ve yüreklerinize seslenmek istiyorum. 17 Aralık 2013’ten önce neredeyse 12 yıldır sizlerin bir çoğu, “Abant konsüllerinde vaftizlenirken” ya da “hizmet”in medya podyumlarında “raks” ederken, yaptığım “hizmet”e ilişkin sert ve kararlı eleştiri ve uyarılarıma rağmen “gaflet” ya da “çıkar” uykunuzdan uyanamamış, üstelik benim gibileri “fitne çıkarmakla”, “komplocu düşünüşle” ya da “hüsn-ü zan ile hareket etmemekle” suçlamıştınız. Sonraki süreçte uyandığını zanneden, güç ve iktidar adına adaletten yoksun bir şekilde bir yanlıştan öteki yanlışa sürüklenen ey “organik aydın”laşan gafiler ordusu! Şimdi söyleyeceklerimi ve soracaklarımı bana çok görmezsiniz umarım.
Siz Ey İslamcı, Müslüman ya da Muhafaza”kar” aydınlar!Bu kadar mı güce ve iktidara susamıştınız ki, sizden olduğunu iddia ettiğiniz iktidarın her söylem ve eylemini meşrulaştırmaya çaba gösteriyorsunuz? Bu kadar mı sınıfsal açlığınız depreşti ki, ahlak, adalet ve hakkaniyetten yoksun bir kısım iktidar uygulamalarını eleştirmeyi bırakın savunur hale geldiniz? İktidarda değilken, siz değil miydiniz tepeden inmeci, devletçi, otoriter ve tek adamlığa dayalı iktidar uygulamalarına karşı olan Ey Müslüman aydınlar! Şimdi ne oldu, değişen ne? İktidara gelenler sizinle aynı dünya görüşünden olunca ilkeler mi değerler mi değişti? Demek ki ey Müslüman aydınlar! Siz devlet ve iktidarın bizatihi kendisine değil, bu güne kadar devlet iktidarını elinde tutan güçlere eleştirel yaklaşıyormuşsunuz. Bu ayan beyan ortaya çıktı. Biçimsel yönden olmasa da mahiyet itibariyle sizin jakoben Kemalist ideolog ve aydınlardan ne farkınız var, söyler misiniz bana ey İslamcı aydın ve ideologlar! Tabi Kemalizm’in kan suyunda yıkanan devlet aklının, post-Kemalist Ak Parti iktidarında, sizin gibi “devletleşen” Ak Parti iktidarını sistemin İslamcı kan suyunda yıkayacak ideologlara ihtiyacı vardı. Siz onun gereğini mükemmel bir biçimde yerine getiriyorsunuz ey bir kısım Müslüman aydınlar! İktidar “siz”den olanların eline geçince, devletin zihin kodları ile özdeşleştiniz ve devleti kutsallaştıran “saray alimleri”ne dönüştünüz ey bir kısım Müslüman aydınlar, akademisyenler, alimler, gazeteci ve yazarlar…
…Ey Müslüman aydınlar! Neden bilgi ve ilim ile iktidar arasında olması gereken mesafeyi korumuyor, eleştirel aklı kuşanmıyorsunuz?Hakikatin bilgisine vasıl olmak ve kuşanmak için yola çıkan bir Müslüman ilim ehli, asla ve kat’a iktidar, güç, ideoloji ya da başka nedenle “az bir değere” bilgisini satmaması gerektiğini bilmiyor musunuz ki Ey Müslüman aydınlar! Ey bir kısım Müslüman aydınlar! Neden iktidara eklemlenmiş bir bilgi ve din anlayışı yaratıyorsunuz sorarım size? İktidar sizden olunca ve nimetler akmaya başlayınca eleştiri yeteneğinizi mi kaybettiniz yoksa. Ey “saray dalkavuğu” haline gelen bir kısım İslamcı aydın ve ideolog! Neden ve hangi hakla, ilim ve akıl işi olan “iktidarı itikat ve iman meselesi” haline getirip kendinizden olan iktidarda olunca devleti kutsallaştırmaya başladınız?…
….O kadar mı korkuyorsunuz ayaklarınız altından halıların çekilmesinden, makamlarınızın kayıp gitmesinden ya da bu kadar mı sizden olan lider ve iktidar aşkınız tavan yaptı ki, iktidar sahiplerine zaman zaman ahlak, adalet ve hakkaniyet adına sesinizi çıkarmıyorsunuz? Doğruları eğip bükmeden neden dile getirmiyorsunuz ey Müslüman danışman, aydın ve ideologlar! Korkunun ecele faydası var mı ey organik aydın taifesi bilmez misiniz! Neden ahlak, adalete ve hakkaniyeti ayaklar altına alan bir kısım uygulamalar karşısında suskun kalıyor ya da onları savunuyorsunuz ey bir kısım Müslüman aydınlar! Dün Ergenekon, Balyoz, KCK ve ÇHD davası gibi “at”ın izinin “it”in izine karıştığı, “hizmet”in tetikçiliği ve tezgahında cadı avının yapıldığı bir arenada nasıl ki, bir çoğunuz susmuş ve hatta yapılanların “savcı”sı olmuşsanız, bugün tasfiye yapan “hizmet”in tasfiyesi üzerinden yeni bir “bağırsak temizleme operasyonu” yapılırken, yine bir cadı avı sendromu üzerinden “at”ın izi “it”in izine karıştırılırken neden yapılanları onaylıyor ya da susuyorsunuz? Bir kavme olan öfkeniz, velev ki onların yüzünden olsa bile, sizleri asla ve kat’a adaletten alıkoymasın ayetine muhatap olan ey İslamcı aydınlar! Neden dün kolkola, gönül gönüle birlikte olduğunuz, masum “hizmetkar” operasyonu üzerinden asıl suçluların ya da “ulakların”gizlendiği bir kısım hukuksuzluklara karşı duramıyorsunuz?
Ey bir kısım İslamcı aydınlar!…“Lejyoner AKP”liler, Kemalist aydın ve ideologlar ya da dinci-Kemalist (hizmet) aydın ya da ideologların sizin öğretmeniniz olamayacağını Ak Parti siyaseten bittiğinde ve “iktidar kafanız”duvara tosladığında mı idrak edeceksiniz sorarım size? Son olarak size şunu söylemek isterim ki, statükoyu “aydın”latacak “aydın” ya da “organik aydın” olmak kolay, ancak statükoyu sorgulayacak “entelektüel” ya da “mütefekkir” olmak zordur. Siz siz olun ey Müslüman aydınlar! Zoru seçiniz yoksa iktidarın vebaline ortak olup, iktidara ve kendinize yazık etmeye devam edeceksiniz. Bizden söylemesi.
Adem Çaylak / Milat