Home / News / HİZB-UT TAHRİR / BASIN AÇIKLAMALARI / Yönetim Koltuğuna Oturmak, Ne Zaman İbadet ve Allah’a Yakınlaşma Sayılır?

Yönetim Koltuğuna Oturmak, Ne Zaman İbadet ve Allah’a Yakınlaşma Sayılır?

 

بسم الله الرحمن الرحيم

-Basın Açıklaması-

Yönetim Koltuğuna Oturmak, Ne Zaman İbadet ve Allah’a Yakınlaşma Sayılır?

H. 10 Zilka’de 1434
M. 16 Eylül 2013

Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, Hartum’daki es-Sadakât salonunda gençlere hitaben, “…Çünkü vallahi biz, yönetim koltuğuna oturmayı ibadet ve Allah’a yakınlaşma olarak kabul ediyoruz. Allah’a yakınlaşma hile, aldatma ve sahtecilik ile olmaz…” dedi. Yönetim koltuğuna oturmak, ne zaman ibadet ve Allah’a yakınlaşma sayılır? Bu soruyu, Allah’a yaklaşmayı ibadet sayan bazı yönetim ve otorite esaslarını açıklayarak cevaplayalım. Sonra onları, bizim Sudan’daki yönetim vakıasına indirgeyelim. Yönetimin ibadet ve Allah’a yakınlaşma olabilmesi için deriz ki:

1- Yönetim ve otorite İslami akide esasına dayalı olur, anayasa da, Allah’ın Kitabı’ndan, Rasûl Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetinden ve bu ikisinin işaret ettiği Sahabenin İcmasından ve Şeri Kıyastan çıkarılmış olursa.

2- Yöneticiye şeri bir biatle biat edilir, sonra o, Allah’ın Kitabı ve Rasûl Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetiyle insanlara hükmetmek üzere otoriteyi teslim alır, sonra da insanların işlerini, yönetim, iktisat ve ictimaî hayatta İslami hükümlerle, çözümlerle yürütürse.

3- Tebaayı doyurmak için yönetici aç kalırsa. Efendimiz Ömer el-Faruk Radiyallahu anh, Hilafeti döneminde insanlar aç kaldığında, o da onlarla birlikte aç kalırdı. Yağlı kuru ekmek yemekten midesi guruldadığında, şu meşhur sözünü söyledi: “Guruldasan da, guruldamasan da, Müslümanların çocukları ete doymadıkça, sen etin tadına bakamayacaksın”

4- Yönetici, tebaasını aldatmazsa. Çünkü o zaman yönetici, sonunun ne olacağını bilir. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

مَا مِنْ وَالٍ يَلِي رَعِيَّةً مِنْ الْمُسْلِمِينَ فَيَمُوتُ وَهُوَ غَاشٌّ لَهُمْ إِلا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ “Hiçbir yönetici yoktur ki Müslüman tebaasını idare eder, sonra onları aldatmış bir halde ölürse, muhakkak ki Allah, ona cenneti haram kılmış olmasın.”

Sudan’daki yönetimin üzerine kurulu olduğu esasın vakıasına bir göz attığımızda, şunları görürüz:

Birincisi: Yönetim ve otorite, Batılı kapitalist demokrasi temeline dayanıyor, İslami akide esasına değil.

İkincisi: Yönetildiğimiz anayasa, Güney Sudan’ı Kuzey’den ayıran, diğer bölgeleri de ayırmak için hazırlanan, Darfûr, Mavi Nil, Güney Kordofan gibi bölgelerde savaş fitilini ateşleyen geçici Navaşa anayasasıdır. Navaşa anayasası, Batı tarafından dikte edildi. İslam ile hiç bir alakası yoktur. Sonra hükümet, İslam’ı uygulayayım mı yoksa uygulamayayım mı diye tereddüt etmeye başladı. Böyle bir tereddüt, pratik olarak İslam’ı uygulamayacak manası taşır.

Üçüncüsü: Sudan hükümeti, kamu mülkiyetini çarçur ediyor, faizi helal görüyor. Gümrük vergileri ve dolaylı vergiler adı altında haram yollarla Müslümanlardan para topluyor. Böyle yapmakla açıkça İslam’a aykırı davranıyor. Zira Rasûl Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لاَ يَحِلُّ مَالُ امْرِئٍ إِلاَّ بِطِيبِ نَفْسٍ مِنه  “Kişinin malı, ancak gönül rızasıyla helal olur.” Malı ancak şeri hak ile alındığı zaman Müslümanın gönül rızası, söz konusu olur. Hükümetin bu uygulamalarının sonucu olarak, insanlar yoksul kaldı. Bununla da yetinmedi, hala insanları yoksullaştırmanın yollarını arıyor. Yakıt ve buğday fiyatlarına zam tartışmaları, yoksulluk ve açlık siyasetine bir örnek değil midir? Hükümet, parasını ve ailesini efendisine emanet bırakan, efendisi tarafından parası çarçur edilen, ailesi sürgüne gönderilen bir kölenin durumu gibidir.

Siz, ey Sayın Cumhurbaşkanı! Gerçekten yönetim koltuğunu, Allah’a yakınlaşma ve ibadet olarak kabul ediyorsanız, Rabbinize tövbe ediniz. Allah’a isyandan, Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmekten vazgeçiniz. Nübüvvet metodu üzere Râşidi Hilafet Devleti’ni ilan ediniz. Hakları, geri sahiplerine iade ediniz ve Rabbinizi onunla razı ediniz. Hilafet Devleti’nde insanlar, adalet ve iyilikle idare edilecekler. Allah’ın, günahlarınızı bağışlamasını ve tövbelerinizi kabul etmesini istemez misiniz? Şüphesiz O, tövbeleri kabul edendir, merhamet edendir. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor: اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لَّا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ مَا لَكُم مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُم مِّن نَّكِيرٍ  “Allah katından, geri çevrilemeyecek günün gelmesinden önce Rabbinize icabet edin. O gün sizin için ne bir sığınak ne de bir inkâr yoktur.” [Şûra 47]

 

 

Ayrıca...

Tutuklamalar İle Ne Bizi Korkutabilirsiniz Ne de Hilafeti Engelleyebilirsiniz

22 Eylül 2020 Salı günü Antalya Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınan 14 Hizb-ut Tahrir mensubu …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir