Home / News / YAZARLAR / Yusuf Süzer / Ashab-ı Kiram ve Sünnet – Hadis İlişkisi -2
islam devleti default

Ashab-ı Kiram ve Sünnet – Hadis İlişkisi -2

Allah Resûlü’nün hükümlerinin bağlayıcılığını ifade eden bazı ayetler ise şöyledir: “Allah ve Resûlü, herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzâb, 33/36

Yine Rabbimiz ;

“Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilâf ettikleri meselelerde seni hakem kabul edip, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar.” Nisâ, 4/65  diye buyurmuştur.

Bu ayette verilen emir, sadece Hz. Peygamber’in (s.a) hayat süresi ile sınırlı değildir. Kıyamet gününe kadar geçerlidir. Hz. Peygamber’in (s.a) Allah’ın rehberliğiyle öğrettiği hayat tarzı, O’nun uyguladığı ve öğrettiği hüküm ve düzenlemeler, Kıyamet’e dek tek nihaî otorite olarak kalacaktır. Bir kimsenin gerçek Müslüman olup olmadığını işte bu otoriteyi kabul edip etmemesi belirler. Bir hadis-i şerif’e göre Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir: “Sizden biriniz, şehevî arzularına, benim getirdiğim Hak yol önünde boyun eğdirmedikçe mümin olduğunu iddia edemez.(Tefhimul Kuran)

-Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise sünnet ve ona ittibanın önemi hakkında şöyle buyurmuştur:

“Sözlerin en hayırlısı, Allah’ın kitabı Kur’ân’dır; tutulup gidilecek yolların en hayırlısı da Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) yoludur, sünnetidir. İşlerin en şerlisi de, sünnete muhalif olarak, sonradan ortaya çıkarılan bid’atlardır. Her bid’at da dalâlettir.” Müslim, Cuma, 43; Nesaî, İydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7  –

Bir başka hadisinde Resul-u Ekrem sav;

“Benden sonra yaşayanlar, pek çok ihtilâf ve herc ü merc görecekler. Size sünnetimi ve hidayet üzere olan Râşid Halifelerin yolunu, sünnetini tavsiye ederim. Siz bunlara uyun ve sımsıkı sarılın!.” Ebû Dâvûd, Sünnet, 5; Tirmizî, İlim, 16; İbn Mâce, Mukaddime, 6

Abdullah ibn-i Mesud’un (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allah Resûlü sav sünnetinin  kavranıp başkalarına da ulaştırılması hakkında ümmetini şöyle teşvik etmektedir: “Benim sözlerimi işitip, iyice ezberleyip öğrendikten sonra başkalarına ulaştıran kimselerin (dünya ve ahitette) Allah yüzlerini ak etsin.”Ebu Dâvûd, İlim, 10; Tirmizî, İlim, 7; İbn-i Mace, Mukaddime, 18; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/82.

İmam Buhari ve İmam Ahmed’in tahriç ettiği bir hadiste Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ümmetimden herkes Cennet’e girecektir, girmemekte direten müstesna.” Ashâb, “Girmemekte direten kimdir yâ Resûlallah?” diye sordular. Allah Resûlü de şu cevabı verdi: “Bana itaat eden Cennet’e girer; bana isyan edense Cennet’e girmemek için inat ediyor demektir.” buyurmuştur.

Yine  Allah Resulu“Sakın herhangi birinizi koltuğuna gerilip oturmuş ve kendisine emir veya nehiylerimden biri gelip de ‘Biz, onu bilmeyiz; (Allah’ın kitabı var. Sünnet diye bir şey bilmeyiz.) Kitabullah’ta ne bulursak ona uyarız.’ diyor olarak bulmayayım (böyle dediğini duymayayım.) buyrulmuştur. Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,

Allah Resulu sav  “Dikkat edin, sözümü iyi dinleyin! Şüphesiz bana Kitab verildi ve Kitab’la beraber onun bir misli daha (yani sünnet) verildi.” buyurarak hüküm koymada Kur’ân’in yanında Sünnetin de önemini  belirtmiştir . Ebû Dâvûd, Sünnet, 5.Yine Sünen-i Ebî Dâvud’da gelen benzer bir rivayetin başında “Sizden koltuğuna kurulup hadislerimi reddeden kimse, Allah’ın yalnızca Kitab’ıyla mı haramlarını bildirdiğini zannediyor! Dikkatle dinleyin, iyi anlayın! Vallahi size vaaz ve nasihat ettiğim, emrettiğim yahut nehyettiğim hadisler de hüküm koyma bakımından Kur’ân gibidir.” denilmektedir. ] Ebû Dâvûd, İmare, 3Sünen-i Tirmizi ve İbn-i Mâce’deki benzer rivayetlerin sonunda ise Efendimiz’in şu sözü nakledilir: “Dikkat kesilin, doğru belleyin! Muhakkak ki Allah’ın Resûlü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.”Tirmizî, İlim, 10; İbn Mâce, Mukaddime, 2

Ashabi Kiram’ın Sünnet ve Hadis Naklindeki  Rolü

Hz. Peygamber’in etrafında bulunan sahabeler, onun ağzından çıkan her hadisi öğrenebilmek, yaptığı hareketleri gözlemleyebilmek için büyük çaba sarf etmiş, pürdikkat kesilmişlerdir, öyle ki onlar öğrendiklerini derhal arkadaşlarına ulaştırıyor, Rasûlullah’ın (s.a) hareketlerinden gördüklerini onlara anlatıyorlardı. Böylece onlar, kendilerine yegâne önder ve rehber bildikleri peygamberlerinin yukarıdaki emir ve isteklerini yerine getiriyor, en zor şartlar altında bile hadis rivayeti işini yürüteceklerini ifade ediyorlardı.Öyle ki Ebu Zerr, “Kılıcı enseme koysanız ve ben bilsem ki kılıç beni kesmeden Önce Rasûlüllah ‘dan duyduğum bir kelimeyi tebliğ ve rivayet edebileceğim, muhakkak bunu yapardım diyordu.

Sahabe’nin hadis rivayetine olan düşkünlüğü hakkındaki örnekler çoğaltılabilir. Sahabe içinde, hadisleri öğrenip tebliğ etmek için küçükten büyüğe yoğun bir çaba sarf etmişlerdir.

Ashâb-ı Kirâm, sünnet ve onun ehemmiyetini çok iyi kavramıştı. Çünkü, Allah Resûlü tarafından Kur’ân-ı Kerim’in hayata geçirilmesi olarak yaşanan ve tebliğ edilen sünneti anlamanın bütün faktörleri mevcuttu. Onlar, Resûlullah’ın her hareketini hassasiyetle gözlemliyor ve bunları kendi hayatlarına geçiriyorlardı. Bu; sünnetin bizzat görerek ve yaşanarak tesbitiydi ki bu  tesbit şekillerinin en sağlam ve mükemmelidir. Allah’ın Kitâb’ının hayata tatbik şekli olan sünnet de Kitabullah gibi, büyük bir ihtimamla korunup-kollanmaktaydı. Zira; onun hem tesbit ve muhafazası hem de gelecek nesillere nakli hususunda pek çok âmil mevcuttu. Kur’ân ve Resûlullah’ın sünnete teşviki, ashâb-ı kirâmın sünneti en büyük bir emanet sayarak tek kelimesinin dahi zâyi olmasına razı olmaması, ashâb üzerinde derin iz bırakan sözler ve unutulmayan hâdiselerin şok ezberlemeye sebebiyet vermesi ve sünnetin ashâb tarafından bizzat yaşanması gibi mühim sebepler onun en güzel şekilde tesbit edilmesine yol açmıştır. Burada öncelikle Ashab-i Kiramı Resul sav den öğrenmemiz gerekmekte ve resulün ashabını nasıl bir gözle gördüğüne şahit olmalıyız ki bundan sonraki aşamada ashab mefhumu bizde sağlam bir yer edinsin.

Ashab-i Kiram rah.’in faziletini Resul sav şöyle bildiriyor

Ebû Saîd el-Hudrî’den rivayet edildiğine göre Nebiyyi Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir, insanlardan bir grup savaşa çıkar. Onlara:

-İçinizde Resûlullah (s.a.)’i gören var mı? denilir. Onlar da:

-Evet, derler. Bunun üzerine kendilerine fetih nasip olur. Sonra insanlardan bir grup daha savaşa çıkar, kendilerine:

-İçinizde Resûlullah (s.a.)’e sahabilik etmiş bir kimseyi gören var mı? denilir.

-Evet, derler. Yine kendilerine fetih nasip olur. Sonra insanlardan  bir grup daha savaşa çıkar ve kendilerine:

-İçinizde Resûlullah (s.a.)’e sahabilik eden bir kimsenin arkadaşını gören var mı? denilir. Onlar da:-Evet, cevabını verirler. Bu sebeple de ken­dilerine fetih nasip olur.”

Ve yine Resul sav faziletli ashabı hakkında kötü konuşanlar içinde şöyle buyurmuştur;

Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Ashabıma  sövmeyin. Ashabıma  sövmeyin. Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz Uhud dağı kadar altın tasadduk etse bunun sevabı onlardan birinin bir avuçluk hurma sadakasına, hattâ yarısına bile erişemez.”

Şu var ki insanların içinde onların imanını ve itikadını kemiren bir maraz olmadıkça  bir müminin   sahabe-i kiram hakkında ileri geri konuşması ,onları yalancılıkla ve Resul sav adına Resul (sav)’in ağzından sözler  uydurup dine şekil veren  kişiler olarak görmesi imkansızdır.Çünkü Ashab- kiramın temizliği ve İslam’a ve Resulüne sadakati ve bu dinin üzerindeki  hassasiyeti  muhakkak ki  tartışılmazdır.

Herkesin kapıları teker teker Resul sav’in yüzüne kapadığı ve Resul sav e olmadık işkencelerin yapıldığı  bir dönemde Resul sav’e canı  kanı malı ve her şeyi ile siper olup onun davasını  yüklenen sahabeleri  günümüzün hevasına ve menfaatine düşkün belam nisbetindeki alimlerin yermesi  onlar hakkında  ileri geri konuşup Rabbimizin onlara verdiği değeri görmezlikten gelinmesi ancak münafıklarda bulunan ve İslam’a kini olan art niyetlilerin hezeyanından başka bir şey değildir.

Nebi (sav)’in ashabını  sevme noktasındaki titizliğini şu hadisi ile çok açık anlayabiliriz.

Abdullah b. Muğaffel’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Ashabım hakkında Allah’tan korkunuz. Ashabım hakkında Allah’tan korkunuz. Benden sonra onları hedef almayın. Onları seven beni sevdiğinden sever. Onlara buğuz eden bana buğuz ettiğinden buğuz eder. Onlara eziyet eden bana eziyet etmiş, bana eziyet eden Allah’a eziyet etmiş olur. Allah’a eziyet edeni de Allah’ın cezalandırması yakındır.”

Resul sav ashab-i kiramın  önemine işaret ettiği bir diğer hadiste de şöyle buyuruyor

 Enes ra.’den  rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ashabımın ümmetim içindeki örneği, yemek içindeki tuz gibidir. Yemek, ancak tuzla iyi olur.”

Ve yine bir başka hadiste de; Abdullah (b. Mesud)’dan rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimin en hayırlıları benim zamanımda yaşayanlardır. Sonra onların peşinden gelenler, daha sonra da onların peşinden gelenlerdir.”

Vahyin onlar hakkında  şöyle buyurduğuna şahit oluyoruz ;

İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur. (tevbe -100) diye buyuruyor.

Ashab-i Kiram ra. hakkında rabbimizin buyurduğu şu vahiy onların rableri  katında ne kadar değerli olduğunun bir başka kanıtıdır.

Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kafirlere karşı şiddetli kendi aralarında merhametlidirler. Onların, rüku ve secde ederek Allah’ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Onların, Tevrat’taki vasıfları ve İncil’deki vasıfları da şöyledir: Filizini çıkarmış onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat va’detmiştir.”(fetih-29)

Bunun yanında Rabbimiz razı olduğunu bildirdiği ve onların güzel sıfatlarını Kuranda zikrederek onları  şereflendirdiği ashab-ı  kiramı  Allahu Teala hem Resulünün gözetiminde hem de vahiy kontrollü  maddi i ve manevi  pisliklerden arındırarak İslam’ın numune birer şahsiyeti haline getirmiştir.

Gerek çevrenizdeki bedeviler içinde ve gerekse Medine halkı arasında ikiyüzlülükte uzmanlaşmış, kaşarlanmış münafıklar vardır. Sen onları bilmezsin, ancak biz biliriz. Onları iki kez azaba çarptıracağız, sonra da büyük azaba uğratılacaklardır”. (tevbe-101)

İslam toplumunun içine sızan ister onun  gücü  altında kalarak isterse de menfaatleri ve vb. ifsat maksatlı münafıklık  yapan veya nefsine aldananları Rabbimiz Resulü ekremine bildirerek onlar dan gelebilecek tehlikelere karşı  önlem alınmasını  sağlamıştır.

Huzeyfe bin Yeman ra.  Resul sav’in kendisine  münafıkların isimlerini verdiği  tek kişi idi . Re­sû­lul­lah(sav)’in sır arkadaşıydı. Re­sû­lul­lah Efendimiz, münafıklarla ilgili bütün sırları ona söylemişti. Hatta Huzeyfe bin Yeman“Kıyamet gününe kadar olmuş olacak şeyleri Re­sû­lul­lah bana haber verdi.” diyordu..( Üsdü’I-Gàbe, 1: 391)

Ve yine bir başka asrı  saadette cereyan eden ve toplumu ifsat edecek bir vakıaya karşı  Rabbimiz hem Resulünü  hem de Resulünün etrafında kenetlenmiş güzide sahabeyi ş u vahyi ile uyarıyordu.

Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”(hucurat-6)

Bu olay  asr-i saadette şöyle cereyan ediyordu;Bu ayetin indirilmesine sebep olarak şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah Velid b. Ukbe’yi Beni Mustalık’a vali ve zekât memuru olarak göndermişti. Onunla onlar arasında bir kin vardı; Velid bin Ukbe o beldeye  yaklaştığı zaman karşısına gelen atlıları kendisini öldürecekler sandı, korktu ve  geri döndü. Resulullah’a varıp onlar dinden döndüler, zekatı vermeyi reddettiler, demişti. Resulullah da öfkelenmiş ve onlara ordular  gönderme hazırlığına koyuldu, bu âyet bunun üzerine indi. Bir rivayette de Halid b. Velid’i göndermiş,O da o kavmi  gözetlemiş, ezan okuduklarını ve gece namazı bile kıldıklarını görmüştü, ve Medine’ye   zekâtlarını toplamış bir  şekilde geri dönmüştür.

Verdiğimiz   örneklerden de anlaşılacağı  üzere Allahu Teala vahiy ile hem Resulü (sav)’i davasında yalnız bırakmıyor hem de Resul ile birlikte Resulün dava arkadaşlarını da  vahiy ile eğitiyordu.

Bunlar bize gösteriyor ki Asr-ı saadette İslam davası resul sav aracılığı  ile rabbimizin kontrolündedir ve rabbimiz bizzat toplumu İslam’ın numunesi olacak bir şekilde şekilendirdi diyebiliriz.Çünkü  vakıalara  rabbimizin vahiy ile müdahalesi çok açık bir şekilde görülmektedir.

Şimdi şu kanıya rahatlıkla varabiliriz ki Resulünü kimsesiz  ve yetim iken onu tüm alemlere üstün kılan Rab Teala Resulünün ashabını da cahiliyyenin karanlığından çıkarıp vahiyle terbiye ederek insanlığa birer numune kılmıştır.

İnsani değer  adına hiçbir  ölçü tanımayan Mekke şirk toplumundan tertemiz Ömer’ler, Aliler, Osmanlar, Talhalar çıkaran İslam dini kendisine inanıp teslim olan kişileri de vahyin tezgahında işleyerek bir cevher haline getirmiştir.

Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;

« O peygamberleri açık deliller ile ve kitaplar ile göndermiştik. Sana da, insanlara indirilen ilahi mesajı açıklayasın da ola ki, düşünürler diye Kur’an’ı indirdik” (nahl-44)

Sünnetin, temel bir kaynak olduğu Muaz b.Cebel hadisinde  açık bir şekilde ortaya konmaktadır:

Peygamber (s.a.v.) Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderdiğinde ona ne ile hükmedeceğini soruyor. Muaz: ALLAH’ın Kitabı ile hük­mederim, diyor. Peygamber: Ya karşılaştığın olayla ilgili ALLAH’ın Kitabında bir şey bulamazsan ne yaparsın, diye soruyor. Muaz: Rasûlünün sünnetiyle hükmederim, diyor. Peygamber: Ya Râsûlünün sünnetinde de bulamazsan ne ile hükmedersin, diye soruyor. Muaz: Kendi re’yimle içtihat ederim, karşılığını veriyor.

Olayı nakleden Muaz diyor ki: Aramızda bu konuşma geçtik­ten sonra Peygamber (s.a.v.) eliyle göğsüme dokundu ve: “ALLAH’ın elçisinin elçisini, kendi elçisinin rızasına muvaffak kılan ALLAH’a şükürler olsun” buyurdu.( İbnu Kayyim el-Cevziyye, Î’lâmu’l-Muvakkiîn, Matbaatu’s-Saade-1955, I. 202.)  

Kur’an’da Peygamber (s.a.v.) Müslümanlara örnek olarak gösteren bir çok ayet vardır.

Andolsun ki, Allah’ın elçisinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anan kimseler için en güzel bir örnek vardır.”(Ahzab-21)

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in birçok âyetinde Peygambere itaat ve ona tabi olunması emredilmektedir. Bu âyetlerden birkaç tane­si şöyledir:

Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim ona sırt çevirirse bilsin ki biz seni onların başına korucu olarak göndermiş değiliz” (Nisa-80)

Ve yine

 «Ey iman edenler. ALLAH’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlı­ğa düşerseniz -ALLAH’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu ALLAH’a ve Peygamber’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice ba­kımından daha iyidir.» (Nisa-59)

Kur’an-ı Kerim belli bir dönem için gönderilmiş değildir. Bu nedenle Peygamber’e itaat, anlaşmazlık durumunda çözüm için anlaşmazlığı ona götürmek sadece Peygamberin hayatı ile ilgili bir mesele olarak düşünülemez. Onun vefatından sonra da ona itaat ve anlaşmazlığı ona götürme söz konusudur. Vefatından son­ra ona itaat ve anlaşmazlığı ona götürmek ancak sünnetine itaat ve anlaşmazlığı sünnetine götürmekle mümkündür. Müfessirlerimiz de ona itaati, sünnetine itaat şeklinde anlamışlardır.

Yüce ALLAH yine şöyle buyurmaktadır:

«Ey iman edenler! ALLAH’a ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.»(Enfal-20)   –  «Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem tayin edip sonra da verdiğin hükümden iç­lerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu tam manasıyla kabullen-medikçe iman etmiş olmazlar.»[Nisa-65)

«De ki: Eğer ALLAH’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, ALLAH da si­zi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: ALLAH’a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çe­virirlerse bilsinler ki ALLAH kâfirleri sevmez. .»[Ali İmran-31-32)

Sahabe Resûlullah’ın yakınında olmaya, İslâm’ın uygulama­sını ve ibadetini ondan görerek öğrenmeye özen gösteriyor ve sonra da öğrendiklerini gidip akraba ve çevrelerine öğretiyorlardı,

İmam  Buhârî, Malik b. el-Huveyrisî’nin şöyle dediğini nakleder: “Kav­mimden beş-on kişi ile beraber Peygamber (s.a.v.)’in yanına gel­miştim. Yanında yirmi gün kaldık. Peygamber (s.a.v.) şefkat ve merhamet sahibi idi. Çoluk çocuğumuzu özlediğimizi görünce bi­ze: “Haydin ailelerinizin yanına dönünüz. Yanlarında bulununuz. Onlara dini Öğretiniz. Beni nasıl namaz kılar gördünüzse Öylece namaz kılınız. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun. En yaşlınız da size imam olsun” buyurdu.    Peygamber (s.a.v.) ALLAH’tan gelen vahiyleri pratik hayata aktarıyor ve ihtiyaç duyulan hususlarda açıklamalarda bulunu­yordu. Meydana gelen olayları ve din konusunda kendisine yönel­tilen soruları, o ana kadar Kur’an’dan inen âyetler ışığında çözü­me bağlıyor ve cevaplandırıyordu. Şayet konuyla ilgili henüz bir vahiy inmemişse, inmesini bekliyordu. Müslümanlar da Peygam­berin açıklamalarını ve verdiği hükümleri kabul ile karşılıyorlar­dı. Sahabeden kimisi de, Peygamberi her hususta Örnek alır niçin şöyle ya da böyle dediğine veya davrandığına bak­maksızın onun yaptığı gibi yapardı. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın bu konuda son derece titiz olduğu bilinmektedir. Öyle ki, Mekke ile Medine arasında yolculuk ederken, Peygamber (s.a.v.) bir ağacın altında oturup dinlenmişse, o da orada oturup dinlenirdi.

devam edecek…

Yusuf Süzer

Ayrıca...

islam devleti default

Ashab-ı Kiram ve Sünnet – Hadis İlişkisi -3

SAHABELERIN SÜNNETE  OLAN DÜŞKÜNLÜĞÜ Şimdi kısada olsa sahabelerin yaşadıkları toplumda sunneti nasıl ele aldıklarını inceleyelim; …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir